Bir toplumda yozlaşma umutsuzluk ve belirsizlik başlamış ve olağan hale gelmişse bunun kısa vadede çözülmesi mümkün değil bu olumsuzlukların düzeltilmesi için bir neslin feda edilmesi gerekir.
Ülkemizde ve dünyanın herhangi bir ülkesinde savaşlar, iç çatışmalar, deprem, kuraklık, enflasyon, devalüasyon, hayat pahalılığı, işsizlik ,yoksulluk, yolsuzluk ve ekonomik krizler gibi ekonomik ve sosyal olaylar meydana gelebilir.
Devletin ve hükûmetin alacağı sosyal ve iktisadi tedbirler ile ülkede bulunan enflasyon, devalüasyon, hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk ve ekonomik krizler gibi ekonomik ve sosyal olayları orta ve uzun vadede çözebilirsiniz.
Ülkemizde I.ve II.Dünya Savaşları dönemlerinde ciddi ekonomik krizler yaşanmış halk ciddi bir sefalet içerisinde yaşamak zorunda kalmıştır. Devletin aldığı tedbirler ile bu sorunlar zaman içerisinde çözülmüş ve halk gündelik hayatını sürdürmeye çalışmıştır. Almanya ve Japonya II.Dünya Savaşında mağlup olmuş her iki ülkede adeta yer ile bir olmuş, ama alınan tedbirler ve kararlar ile çok kısa bir süre içerisinde dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer alarak bugün de üretimde ve teknolojide dünyanın en ileri ülkeleridir.
Ülkemizde devlet ile iktidar arasında sürekli bir yetki mücadelesi olmuştur. Özellikle uzun süre tek başına iktidarda kalan partilerde yetki mücadele daha fazla hissedilmektedir.
Devlet belli kurumları ve kuralları bulunan, devlet kurumlar belli kurallar ve düzen içerisinde sistematik olarak işleyen bir tüzel kişiliğe sahiptir. Devleti oluşturan kurumların yanında yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında hukuk normları içerisinde birbirinden bağımsız karar ve hareket eden önemli etkenlerdir. Devlet kurumları işlevsiz hale gelmiş ve kurallar yeterince çalışmıyorsa, devlet kurumlarının iktidarın güdümünde hareket ettiklerine dair kamuoyunda bir algı oluşmuşsa halk umutsuzluk hissine kapılır.
Ülkemizde meydana gelen işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, devalüasyon vb. gibi sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar iktidarlar tarafından alınacak tedbirler ile kısa süre içerisinde çözümlenir ve geçmiş dönemlerde de bu tür çok sorun yaşanmış ve toplum tarafından da unutulmuştur. Devlet kurumları ve kuralları işlevsiz hale getirilmiş asli görevlerini yeterince yapamıyorlarsa, devlet kadrolarında liyakatsiz atamalar ve görevlendirmeler yapılıyorsa, genel ve yerel yönetimlerde adam kayırmanın ve partizanlığın olağan hale geldiği, adaletin ve hukukun ayaklar altına alındığı, yoksulluğun ve geçim sıkıntısının kader haline geldiği, hayat pahalılığın olağan görüldüğü, siyasi partiler ve meslek örgütlerinde tek adam düzenine geçildiği, parti ve meslek örgütleri içerisinde rekabet ve mücadele etme imkanın kalmadığı bir durum da toplumda umutsuzluk hayal kırıklıkları ve belirsizliğe neden olur.
Türkiye de siyasi parti ve meslek örgütlerinin içinde bulunduğu durumun iyi anlaşılması için birkaç örnekle açıklamaya çalışacağım.
Ak Parti kurulduğu günden beri değişik tarihlerde genel başkanlar değişse de tek yetkili ve karar verici Erdoğan’dır. Parti içi muhalefet yok, muhalif olanlar ya partiden ayrılıp kendi köşesine çekiliyor veya başka bir parti kurarak siyasi mücadelelerine devam ediyorlar. (Davutoğlu, Babacan)
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu 12 yıldır partinin genel başkanı, parti içi muhalefet yok gibi, muhalif olanlar ya partiden ayrılıp kendi köşesine çekiliyor veya başka bir parti kurarak siyasi mücadelelerine devam ediyorlar. (İnce, Sarıgül)
MHP Genel Başkanı Bahçeli 25 yıldır partinin genel başkanı parti içi muhalefet yok gibi, muhalif olanlar ya partiden ayrılıp kendi köşesine çekiliyor veya başka bir parti kurarak siyasi mücadelelerine devam ediyorlar.(Akşener, Özdağ)
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu 22 yıldır başkanlık görevinin rakipsiz bir şekilde tek başına yürütüyor. Diğer meslek örgütleri, sendikalar ve sivil toplum örgütleri (STK) aynı durumda .
Cemaat ve Tarikatlar Holdingleşmiş babadan oğula veya kayın babadan damada geçen bir yönetim sistemi ile adeta her biri kendilerine birer haneden oluşturmuşlar.
Ülkemizde hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk ve ekonomik krizler önemlidir ama esas mesele değildir.
Asıl mesele, demokratik devletin gerekliliği olan hukuk ve insan hakları ilkelerinin zayıflatılarak devletin kurumlarının işlevsiz hale getirilmesi, siyasi partilerin, meslek örgütlerinin, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının yozlaşması ve bu yozlaşma ile toplumda meydana gelen umutsuzluk ve belirsizliktir.
Bir toplumda yozlaşma umutsuzluk ve belirsizlik başlamış ve olağan hale gelmişse bunun kısa vadede çözülmesi mümkün değil bu olumsuzlukların düzeltilmesi için bir neslin feda edilmesi gerekir.
Kemal ÇETİNKAYA
15 Ocak 2023