Keşke âlimler de cahiller kadar cesaretli olsa belki o zaman gözyaşları diner, kâinat kuşların ve çiçeklerin aşiyanı olur.
Arapçada ‘’chl’’
kökünden gelen cahala ‘’bilmeme, habersiz olma’’ sözcüğünden alıntıdır. Arapça
sözcük cahl veya cahala ‘’bilmez olma’’ sözcüğünün mastarıdır.
Keşke imkânlarımız olsa da bu kavramı sözlükten değil de beynimizin ve derimizin altından ebediyen söküp atabilsek. Bilmediğini bilmeyenlerin sayısı arttıkça dünya var olan aklını da yitirmeye başladı. Çünkü cehalet kadar tehlikeli bir virüs yoktur yaşadığımız şu geni bozulmuş yeryüzünde. İnsanlığın ve kâinatın kaderini değiştiren tüm renkleri matlaştıran, hevesleri kursaklarda biriktiren, umutların köküne benzin döküp yakan, çiçeklerden kokuyu, insanlarda güzel huyu yok eden, tüm kötülüklerin, fenalıkların ve dünyayı ateşe vermenin adıdır cehalet. Gözleri karanlığa mahkûm edilmiş birine saatlerce renkleri şekilleri anlatmak, duyma duyusundan mahrum birine avazının çıktığı kadar bağırıp bir şeyler anlatmaya çalışmak, her şeyi bildiğinin bilgisine vardığına inanıp kendini zifiri karanlıklara mahkûm edenlerin kurduğu bir dünyada insanca yaşama mücadelesini vermek, ipince bir ipte kilometrelerce yol gitmek kadar tehlikeli ve korkunçtur. Cehaletin kol gezdiği ve hüküm sürdüğü toplumların kaderidir izmihlal. Bilahare cehalet konusunda kendine çekidüzen vermezse insan, hayatı kâbusa döner toplumun. Herhangi bir yere çivi çaktığımızda bile izi kalır, lakin cahile ne söylerseniz söyleyin anladıklarınızın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Hiçbir iz bırakamazsınız bu köhnemiş zihne. Aldığı temiz havayı bile kirletir, sinirlerinizi hoplatır, geleceği karartır, tüm yaratılmışlara yaşanmaz bir dünya bırakır. Öğrenmeye düşman, insanın gelişiminin önündeki en büyük engel cehalettir.
Zalimlerin, vicdandan yoksun olanların, bencillerin, diktatörlerin ayakta kalmalarının, sefa sürmelerinin, zenginleşmelerinin, tüm canlılara kan kus durmalarının temelinde hayatı sorgulamayıp öğrenme çabası içine girmeyen bir kukla misali kendini oynatan kişilerin, emrine amade, niçin yaratıldığının sırrına vakıf olamayan, varlığı en çok kendisine zarar cahil insanların kaygısızlığı ve ferasetsizliği var.
Cehaletin kadar tutsak ve esir okuduğum kadar hürsün,
Bir millet okusun da o zaman tüm dünya devlet görsün.
Belki insanlığa indirilen ilk emrin ‘oku’ olması bize cehaletin ne kadar yıkıcı olduğu konusunda önemli bir uyarıdır, fakat şunu da aklımızdan çıkarmamız gerekir ki okumayan her insan cahil değildir. Çünkü insanlar bildiği gibi yaşayamıyorsa sürdürdüğü yaşam onun ne kadar bildiğini açığa çıkarır. İnsana verilmiş en soylu organ hangisidir diye sorsalar belki de hepimizin vereceği yanıt budur: ‘’beyin.’’ insana ait tüm organların başkentidir bu organ. Nasıl ki bir değirmene bir şeyler atılmadığı sürece kendini öğütür, insan da beyne yararlı bilgi gönderirse onu öğütür cehaletin girdabından kurtulur ve böylece eylemlerini etkili ve makul kılar. Beyne hiçbir şey gönderilmediği vakit kendi kendini öğütür ve zamanla kendi sonunu da beraberinde getirir.
İnandığı ve bildiği birçok şeyin değişeceği kaygısı okumaktan, düşünmekten, araştırmaktan korkan insanlar kendilerini dar kalıplara hapsedip karanlığa mahkûm olmuş beyni ile kendi gibi insanlar vücuda getirip cehaleti bir virüs gibi yaymaktan çekinmezler. Bilgi yüktür çünkü öğrenmekten korkanlar için. Sorumluluk getirir, emek ve çaba ister. Bedel ödetir. Tüm toplumların küllerinden yeniden yaratılmasını sağlar. Oysaki değişimden korkanlar çok büyük tehdittir insanlık için. Köleliğin tarihini bu anlayışa sahip olanlar yazmıştır. Dünyanın ücrasında hala sömürülen insanlar, çocuklara yönelik taciz, cefakâr vefakâr kadınlara yönelik şiddet, yeşile tahammülü olmayan, vicdan ve merhametten yoksunlar, kitap okumayı boş bir uğraş olarak görenler yüzünden kan ve gözyaşı sel olup akıyor baksanıza.
Bir döneme biri adını yazdıran, insanları diri diri toprağa gömen, kendince tanrılar yaratan cehalet, kâinatın seyrini değiştirdi. Bilgiyi, düşünceyi araştırmayı rafa kaldıranların inşa edeceği dünya ne kadar yaşanabilir siz düşünün. Cehaletin egemen olduğu bir yerin ekonomik, kültürel, sosyal ve düşünsel olarak gelişmesi mümkün mü? Ahmak, akılsız, kaba, katı ve sert davranışlı cahil insanların egemenliğine son vermek ancak bilgiyi ve öğrenmeyi hayatının olmazsa olmazları haline getirenlerin cesaretleri sayesinde olacaktır. Bindiği atı dizginleyemeyip öfkesine yenilen cahil insan maalesef kendisi ile beraber birçok kişinin gönül kabesini yıkmaktan çekilmez. Kabalık, serkeşlik saldırganlık, isyan, azgınlık ve kibrin yuvası olan cahil insanların sayısı arttıkça insanın gözyaşı hiçbir zaman dinleyecektir. Zihin körlüğü yüzünden zeytin dalını ateşe verip, güvercin kanadına kurşun sıkan savaşı başlatıp masum çocukların gözyaşlarını akıtmakta çekinmeyenler yüzünden kâinatın rengi değişti. Dünya kısa sürede çok yaşlandı. Kıyamet kopmuş sadece sorgulanmamız erteleniyor sanırım.
Keşke âlimler de cahiller kadar cesaretli olsa belki o zaman gözyaşları diner, kâinat kuşların ve çiçeklerin aşiyanı olur. İnsan yaratılmadan evvel doğanın ruhu kirlenmemişti ne zaman ki dünyaya gözlerini açtı nereden geldiğini, niçin kovulduğunu unuttu işte o zaman felaketler üst üste gelmeye başladı. Öncelikle kan dökmekle işe başladı. Kabil; Habil’den ne istedi bilinmez, fakat cahilliğin faturasını ona kestiği muhakkak. Bir kıvılcımla başlayan yangın kısa sürede tüm ormanı kül eder. Cehalet de bir ile başlar binlercesine musallat olup âleme hükümdar olur. Cehaletin egemen olduğu bir dünyayı siz düşünün artık. Kötü eylemlerin temeli cahilliktir, ne çektiyse bu gibi ışığı reddedenler yüzünden çekti masum insanlar. İki gözün aydınlığından mahrum olanların yaşadığı bir yerde ayna satmanın ne faydası var. İşte cahil insanın da aklı iyiye, doğruya, güzele kapalı olduğundan ona bilginin ışığı her daim zifiri karanlıktır. Her şey onun karanlığında anlamsız olmuştur. Bilgisi, marifeti olmayan ilimden yoksun insanların başlattığı cehalet hareketi korkarım ki amacına ulaşacaktır bu gidişle.
Bir ayağımız uzay çağında olmasına rağmen cehaletin bu kadar kök salması sizi de endişelendiriyor mu? Çünkü birçok insan birebir aynı düşünüyorsa orada düşünen insandan bahsedilemez. Okuduğunu akıl süzgecinden geçirmediği sürece okumanın cahilliğinize bir olumlu etkisi olmayacak aksine cahilliğiniz kök salacaktır derinlere. Bir sarmaşık misali dolandığı her dalı kurutacak ve canlı hiçbir şey bırakmayıp cehaletin hızlı bir şekilde yayılmasına neden olacaktır.
İşlenen günahların temelinde de cahillik vardır. Çünkü bunlar öğrenmekten korkar öğrenmeyi istemedikçe de gerçek değişmez ve en doğru bilginin kendi bildikleriyle sınırlı olduğunu bilir. Yusuf'u kör kuyulara atanların cahillikleri yüzünden bir baba gözlerinden olmuş ve yıllarca evlat hasreti ile kahrolmuş, yanıp tutuşmuştur. Kendini İlah görenlerin cehaleti yüzünden yüzyıllarca masum insanlar zulüm altında inim inledi, inliyor, inleyecek korkarım. İnsanlar zalim cahil beyinler yüzünden bir hayvandan farksız yaşamış yüzyıllarca.
Yaklaşık 500 yıl süren karanlık çağ milattan sonra 476 yılında başlamış, 1000 yılına kadar sürmüştür. Tarihçiler toplum 1100 yıl süren Orta Çağ’ın tamamını karanlık çağ olarak nitelendirmektedir, çünkü bu dönemde birçok salgın ortaya çıkmış. Avrupa hemen hemen her alanda gerilemiştir. Engizisyon mahkemeleri birçok bilim insanını ve filozofu Hıristiyanlığa aykırı davrandıkları gerekçesiyle yargılanmış ve birçoklarını ölümle cezalandırmıştır korkunç. Karanlık çağ yıllarında egemen olan güç şüphesiz ki cehalettir. İnsanların beyinlerinden sorgulamayı ve bilimi alırsanız geriye ne kadar siz düşünün. Rönesans, Avrupa tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Rönesans, ‘’yeniden doğuş’’ mânâsına gelir ki Avrupa'nın Katolik kilisesi otoritesi altında geçen Orta Çağ’ın ardından küllerinden yeniden doğuşu ve özgürlük bağımsızlığına yeniden kavuşmasını ifade eder. Doğum yeri İtalya’dır. Antik Yunan ve Latin edebiyatı ile felsefenin yeniden doğuşu ve de hümanizm ile hümanist eğitim gayesinin oluşmasıyla Rönesansın etkisi İtalya sınırlarını aşarak Avrupa'nın dört bir yanına yayılmıştır. Reform, Avrupa tarihinde etkisi çok büyük bir olay olarak dinde yenileşme hareketine karşılık gelir. Köhne bir zihniyetin esir aldığı dini yaşantıyı yeniden şekillendirme onu yeniden dizayn etme uğraşıdır. Avrupa'nın karanlıktan aydınlığa ulaşmasının temelinde cehaletleriyle yüzleşmesi ve buna çözümler üretmesi vardır. Karanlık bir odada her şey anlamsızdır tıpkı zihni kararmış, bilgilenmeyi istemeyenler bir gibi.
Tüm devletler ancak yaşadıklarından öğrendiklerini hayata uyguladığı sürece gelişip güçlenmişlerdir. Cehaletin yıkıcı etkisine karşılık bilginin, kültür ve sanatın sarayını tercih edenler mutlu bir dünya bırakabilmiştir. Derisini değiştirmeyen yılan ölür, yanlış olduğunu bildiği halde düşüncesinde ısrar eden insanlar da kötülüklerden nasibini alır ve akıbeti derin bir uçurum olur.
Cehaleti tamamen bilgisizlik olarak nitelendirmek doğru değildir tabii ki. Okuyan birini âlim okumayanı ve bilmeyeni de cahil olarak kabul etmek doğru değildir. Yaşadığımız toplumda okuma düzeyi yeterli olmadığı halde kimseyi incitmeyen, iyi ile kötüyü ayırt edebilen, fikri olmadığı konularda susma erdemliğini gösteren, kendini olduğundan farklı gösterme çabasına girmeyen, ağzından çıkanın kulağının duyduğu, eleştiriye açık, yanlışında diretmeyen, yaşadıklarından ders çıkarıp hayatını daha anlamlı kılan, herkesin düşüncesine olabildiğince saygılı, nice insanlar vardır. Bunun aksini de görmüyor değiliz okuyarak çok iyi yerlere geldiği halde cahillikte kimsenin eline bile su dökemediği nice insanlar var yani çevremizde. Belki de cehaletin en korkuncu bunların yaptığıdır. Kendi bilgisi dışında bilgiyi kabul etmeyen, insanlara hep tepeden bakma halsizliğini gösteren, kendini ilahlaştıran, etrafındaki insanları kukla olarak gören, gözü kör, kulağı sağır, beyni egosu tarafından istila edilmiş nice zavallılar var. Bunu kabul edelim ki ayrım yapmamız kolaylaşsın. Cehaletin birçok nedeni vardır, bunlardan en mühim olanı; içinde doğduğumuz ailenin sosyal kültürel ve ekonomik durumu, nefes alıp verdiğimiz coğrafyanın iklimi, bitki örtüsü, toprağın yapısı, taşı, bulutların ve gözyaşının rengi sayılabilir. Cehaletin nedenleri bununla sınırlı değildir tabii ki.
Tüm olumsuzluklarımızın farkında olup onlarla mücadeleyi evden bırakmazsak cehaletin üstesinden gelebiliriz. Cehaletin bile kendini tanımasına yardımcı olabiliriz. Bilgi arttıkça cehalet azalmıyor aksine artıyor o zaman cehaletin yıkılmasının temel şartı insanın haddini bilmesidir. Haddini bilenin cahil olması düşünülemez. Şimdi yaşadığımız yeryüzünün bilgi sorunu yoktur sorun, temel problem cehalettir. Bu kavramı sadece insanlar için kullanırız. O zaman insan bilgilendikçe bilge olmalı, öğrendikçe baktığı, gördüğü, dokunduğu her şeyi iyileştirmeli, yaşatmalı, ruh vermeli sevgiyi egemen kılıp cehaletin tohumu olan karanlık zihinleri aydınlatmaya gayret gösterilmelidir. Bilgiye ahlakı ve haddini bilmeyi zerk edip cehaleti yok etmek dileğiyle…