“Gölge Etme Başka İhsan İstemem” Sözünün Hikayesi
Yıllarca Pers işgali korkusuyla yaşayan Yunanlar nihayetinde birleşip savaşma kararı alır. Komutan olarak da çiçeği burnunda Makedonya Kralı Büyük İskender’i (III. Aleksandros, MÖ 356-323) seçerler.
Savaşma kararının hemen ardından Yunan şehir devletlerinin birleşik kuvvetleri Korintos’ta (1) toplanmaya başlar. İskender, kısa sürede toplanma işini tamamlayan orduların başına geçerek yola koyulur. Genç kral, daha işin başındayken bile çok ilgi ve sempati toplamıştır. Onun, mıntıkalarından geçeceğini haber alan yerleşimlerin devlet büyükleri, düşünür ve filozoflar yollara dökülüp İskender’e saygılarını bildirmektedir. Felsefe tarihinde aşırılıkları, aykırılıkları ve miskin yaşam tercihleri yüzünden kendilerine “kinik/knik”(2) adı verilen akımın ünlü temsilcisi Diogenes de o sıralar Korintos’tadır.
Diogenes (MÖ. 412-323) aslen Sinoplu’dur. Henüz tıfıl bir delikanlıyken sahtekâr bir kâhinin gazına gelip sahte para basmaya kalkışır. Lakin ilk işinde enselenir ve Yunanistan’a sürgün edilir. Ne var ki ona sürgün falan kar etmez; gittiği her yerde düşüncelerini yüksek sesle dillendirip birilerini rahatsız eder. Her şeye rağmen o, ilginç yaşam tarzı, söylem ve eylemleriyle ilgi odağı olmayı başarmıştır. İskender de onun adını duymuş ve kendisine saygısını bildirmeye geleceğini ümit etmektedir, ama o gelmez. Bu durumda İskender onun ayağına gitmeye karar verir. Kendisinin yakınlardaki bir selvi (servi) ormanında, tek başına yaşadığını öğrenir ve atını o yöne çevirir.
O sıralar kuytu bir yerde güneşlenmekte olan Diogenes, büyük bir kalabalığın kendisine doğru geldiğini fark eder. Kalabalığın başında ise İskender vardır. Kalabalık Yakınına geldiğinde kendini toparlayıp İskender’i ismiyle selamlar. İskender de kibar bir lisanla, kendisinden bir isteğinin olup olmadığını sorar. Bu arada, İskender durduğu yerden güneşin önünü kapatmış, gölgesi Diogenes’in üstüne düşmektedir. Herkes ünlü filozofun ne diyeceğini merakla beklerken o sadece, “Gölge etme başka ihsan istemem" şeklinde çok kısa ve özlü bir cevap verir. Bu kısa cevap, düşünme özgürlüğünün lütuf ve ihsandan ne kadar üstün olduğunun bir örneği olarak felsefe tarihindeki sarsılmaz yerini alır.
Bu cevabı beğenmeyen kafiledeki ekâbir takımı filozofu alaya alıp aşağılarken, İskender, “Eğer ben İskender olmasaydım Diogenes olurdum” diyerek onları susturur. Ve büyük devlet adamı olmanın ferasetiyle, felsefe tarihinde Diogenes’le birlikte anılmayı hak eder.
Darısı, kendini allame sanan lütuf ve ihsan avcısı zevat ile bu tür zevata hazine-i amire ’den lütuf saçan mahlukatın başına!
Mustafa KAYAHAN/Kâhta Haber
Dipnotlar:
(1) Korintos: Mora Yarımadasını Yunan Anakarasına bağlayan kıstak üzerindeki kent
(2) Kinik: Grekçede köpek, köpeksi anlamına gelen “kyon” adından türemiştir
Not: Aşağıdaki kaynaklardan daha ayrıntılı bilgi alınabilir.
1) Plutarkhos; Paralel Yaşamlar İskender ve Sezar, Alfa Yayınları, s. 149
2) Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, Yapı Kredi Yayınları, s. 267
3) Prof. Macit Gökberk, (Kinizm konusunda) Felsefe Tarihi (29.baskı), Remzi Kitabevi s. 48
4) Jona Lendering, Büyük İskender, Kronik Yayınları, s. 322